FATİHA SURESİ,TEFSİRİ VE TARTIŞMALAR

 

 

BESMELE
Fatiha 1
İyiliği sonsuz ikramı bol Allah’ın adıyla:

“Bismillahirrahmanirrahim”, Türkçeye; “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” veya “Esirgeyen bağışlayan Allah’ın adıyla” şeklinde tercüme edilmiş. Biz besmeleye: “iyiliği sonsuz ikramı bol Allah’ın adıyla” anlamını verdik. Bu anlam, “Rahman” ve “Rahim” kelimelerinden kaynaklanmaktadır. İkisi de “Rahmet” kökünden türetilmiştir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamınadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlamı kast edilir. (Bkn: Ragıb el-İsfahânî, Müfredât, “RHM” mad. )

Aslında bütün bu kelimeler ‘ana rahmi’ kavramından türemiştir. Ana rahmi iyiliğin sembolüdür. Bu sebeple “merhamet” kelimesinden iyilik, sevgi, şefkat ve acıma manaları anlaşılır. Acıma duygusu güçsüz kimseler için söz konusudur. Eğer birisi güçlüyse sadece acımakla kalmaz acıdığına yardım eder, iyilik yapar. Yani acımanın ve merhametin sonucu iyilik ve ikramdır. Allah tealanın her şeye gücü yettiği için onun merhameti, iyilik şeklinde tezahür eder. Yani merhamet kelimesi zayıflar için “acıma”; güçlüler için “iyilik” ve “ikram” anlamını ifade eder. Başka bir değişle zayıfın merhameti acıma, güçlünün merhameti iyilik yapmadır. Dolayısıyla besmeledeki “Rahman” ve “Rahim” kelimeleri Allah’ın sıfatları olduğu için onlara iyilik ve ikram anlamlarını vermek gerekir. Her varlık, her şeyini Allah’a borçludur.

“Rahman” kelimesi yalnızca Allah için kullanılır. Öyleyse ona bir anlam vermek gerekir ki Allah’tan başka hiçbir varlık için kullanılamasın. Meallerde “Rahman” kelimesine genelde esirgeyen” anlamı verilir. “Esirgeyen” herkes için kullanılabilen bir kelimedir.. Biz “Rahman”a “iyiliği sonsuz” şeklinde mana verdik. Çünkü Allah dışında hiç kimsenin iyiliği sonsuz değildir.

“Rahim” kelimesi ise insanlar için de kullanılabilir. Mesela Kur’an-ı Kerim’de “Rahim” kelimesi hem peygamberimiz için hem de mü’minler için kullanılmıştır. (Bk. 9. Tevbe 128, 48. Fetih 29) “Rahim” kelimesine onun için “ikramı bol” anlamı verdik. İnsanlar içinde iyiliği sonsuz kimse yoktur; fakat ikramı bol kimseler vardır. “Rahman” sıfatı tüm varlıkları kuşatır ama “Rahim” sıfatı biraz daha özel bir manaya sahiptir. Allah Teala herkese Rahmandır, iyiliği sonsuzdur. hak edenlere de Rahimdir, özel ikramlarda bulunur.

Böylece besmeleye: “iyiliği sonsuz ikramı bol Allah’ın adıyla” şeklinde anlam vermiş olduk. Zannediyorum ki bu anlam besmelenin tam karşılığı oldu.

Bazıları da besmeleye “… Allah’ın adına” şeklinde anlam veriyorlar ki bu yanlıştır. Bir işi bir kişi adına yapabilmek için onun vekili olmak gerekir. Allah Teala kimseye vekillik görevi vermemiştir. O, peygamberimiz hakkında şöyle buyuruyor:

6. En’am 107:

Sen onlara karşı vekil değilsin.

İsra suresinde ise Allah Teala Tevrat’ı bize şöyle özetliyor:

17. İsra 7:

Musa’ya o kitabı verdik. Onu İsrailoğullarına yol gösterici kıldık. “Benimle kendi aranıza vekil koymayın” (dedik)

Hurafeciler vekil kelimesini çok severler. Bu, cenab-ı Hakkın asla kabul etmediği bir şeydir. Çünkü hiç kimse Allah’ı temsile yetkili değildir. Ne insanlara karşı Allah’ın vekili, ne de Allah’a karşı insanların vekili olabilir. Öyleyse besmele Allah’ın adına, diye terceüme edilemez.

HAMD

Fatiha 2

Varlıkların sahibi olan Allah neylerse güzel eyler.

Arapçada övgüyü ifade eden üç tane kelime vardır. Medh, Hamd, Şükür.

Medih birini kendi katkısı olmayan bir özelliğinden dolayı övmeye denir. Mesela ne yakışıklı adam, demek onu medh etmektir. Çünkü onun yakışıklı olması yaratılıştan gelen bir özelliktir. Yani kazandığı bir özellik değildir.

Hamd ise birini, yaptığı bir işten dolayı övmektir. Mesela yaptığın yemek çok güzel olmuş demek yemeği yapanı hamd etmektir.

Şükür ise size karşı yapılan iyiliği övmektir. Şükür ile teşekkür aynıdır.. (Bkn. Ragıb el-İsfahânî, Müfredât. “HMD” mad. )

Fatiha suresinde hamd kelimesi geçtiğine göre anlamı da ona göre vermek gerekir. “el-hamdu lillah” sözünün başındaki “el” takısı, “hamd” kelimesine cins anlamı kazandırır ve “bütün hamdler Allah’a aittir” demek olur. Hamd; birini, yaptığı iyi bir işten dolayı övmek, olduğundan “Yaptığı her şeyi doğru ve güzel yapmak Allah’a mahsustur” anlamı çıkar. Bütün bu anlamları içine alması ve şiirsel bir yapıda olması sebebiyle biz “el-hamdu lillah” sözünü, “Allah neylerse güzel eyler” şeklinde tercüme etmenin uygun olacağı kanaatindeyiz.

Fatiha 3

İyiliği sonsuz ikramı boldur

Bu ayetin anlamı yukarıda besmele bölümünde izah edildi.

DİN GÜNÜ

Fatiha 4

Din gününün maliki, sahibi, yetkilisidir.

Arapçada “deyn” kelimesi vardır. “Deyn” borç demektir. Din kelimesi ile deyn kelimesi aynı kökten türetilmiştir. İkisi de borç demektir. Aralarında sadece bir telaffuz farkı vardır. Borç insanın alacaklı tarafa karşı özgürlüğünü kısıtladığı, bir nevi köleleştirdiği için tavsiye edilmemiştir.

Fakat biz her şeyimizi Allah’a borçluyuz. Bu borcumuza karşılık Allah’ın bizden istediği bir takım davranış şekillerine din denir. Ama Allah’a olan borcumuzu ödeyebilmemiz mümkün değildir. Aslında Allah’ın koyduğu bu kurallar (din) bizim Allah’ın nimetlerinden daha fazla ve tam yararlanabilmemiz, yaşam standardımızı yükseltmemiz içindir. Ayette geçen “yevm üd-din” ise “borç kesme günü” demektir. Allah’a olan borcumuzun bilincinde olup olmadığımız (yani dine uyup uymadığımız) o din gününde-hesap gününde ortaya çıkacaktır. O günün maliki Allah’tır. Kimse araya giremez. Kimse kimseyi kurtaramaz. Kimse kimsenin hesabına müdahale edemez.

82. İnfitar 17, 18, 19:

O hesap gününün ne olduğunu sana kim bildirdi?

Evet o hesap gününü sana kim bildirdi?

O gün hiç kimsenin hiç kimse lehine yapabileceği hiçbir şey yoktur. O gün yetki tamamen Allah’ın elindedir.

Fakat insanlar kendi kafalarından o gün kendileri için kurtarıcılar uydurmuşlardır..

TEVHİD

Fatiha 5

Yarabbi! Kulluğu yalnız sana yaparız, yardımı yalnız senden isteriz.

Biz Allah’tan başka kimseye kul olmayız. Zaten Allah insanın sahibidir. İnsan ister kabul etsin ister etmesin bu hakikat değişmez. Ama Müslüman bu hakikatin farkındadır, bundan dolayı başka hiçbir varlığa kul olmaz. Allah’tan başkasına kul olmamak hürriyetin doruk noktasıdır. Dünyada hürriyetin bundan daha güzel tanımı yapılamaz.

Bu ayette istenen yardım insanların gücünün yetmediği konulardaki yardımdır. Çünkü Maide suresinin ikinci ayetinde bize yardımlaşma emredilmiştir. Bu ayette bahsedilen yardım Allah’tan istenecek yardımdır. Zaten hiç kimse kendi yapabileceği veya insanların yapabileceği şeyi Allah’tan istemez. Mesela az ileride bulunan kitap için kimse “Ya Rabbi, şu kitabı bana ver” demez. O kitabı, kitabın yanında bulunan bir arkadaşından “arkadaşım şu kitabı verir misin” diyerek ister. Allah’tan istenenler farklı şeylerdir. Onlar başkasından istenemez.

DUA

Fatiha 6

Ya Rabbi! O doğru yolu bize göster.

Ayete “doğru yolu bize göster” diye anlam verdik. Çünkü yola girmek insanın görevidir. Allah’ın hidayeti bir öğretmenin öğrenciye sınıf geçirmesi gibidir. İyi bir öğretmen çalışan öğrencisini bir üst sınıfa geçirir. Allah Teala da gerekeni yapana hidayet eder.

29. Ankebut 69:

Bizim yolumuzda gayret gösterenleri mutlaka yolumuza yönlendiririz.

Fatiha 7

Kendisine nimet verdiklerinin, gazaba uğramamışların ve yoldan çıkmamış kişilerin yolunu göster.

FATİHA İLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MESELELER

Arapçada karae kelimesi toplamak anlamına gelir. Kur’an da toplanmış, küme anlamına gelir. Allah tealanın indirmiş olduğu ayetleri içinde toplayan kitaba Kur’an deniyor. Ama bu kitabın içinde de anlam kümeleri vardır.

Yani indirilen ayetler bir küme oluşturmadan o konuda hüküm vermek peygamberimize yasaklanmıştır. İşte Kur’an-ı Kerim’den hüküm çıkaracak kişilerin yapması gereken temel şey de o anlam kümesini Kur’an’dan bulmaktır. Hüküm verirken tek bir ayete değil o konudaki anlam kümesine dayanacaktır.

Tekrar edecek olursak; elimizde tuttuğumuz şu kitaba Kur’an denir. Çünkü Allah’ın sözlerini içinde toplamıştır. Bu kitabın içinde bir de anlam kümeleri vardır. İşte Fatiha suresi de bu anlam kümelerinden biridir. Bu anlam kümesi çoğu zaman bizim anladığımız tarzda peş peşe gelerek bir paragraf oluşturmaz. Bunlar Kur’an’ın farklı yerlerine serpiştirilmiş olabilir. Bu sistem sayesinde Allah bütün açıklamaları Kur’an’da yapmıştır.

11. Hud 2, 3:

Bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmıştır. Sonra en doğru hüküm veren ve her şeyden haberi olan Allah tarafından açıklanmıştır.

Allahtan başkasına kul olmayasınız diye (böyle yapmıştır)

41. Fussilet 2:

Bu bir kitaptır ki bilen bir topluluk için ayetleri Arapça Kur’an olarak açıklanmıştır.

İşte bizim ulemayı eleştirdiğimiz ana nokta budur. Ulema Kur’an’da her şeyin açıklandığını kabul etmez. “Olaylar sınırsız ayetler sınırlıdır” der ve devreye kendi yorumunu (açıklamasını) sokar. Halbuki Allah Teala Kur’an’da her şeyi açıkladığını bir çok ayette bildirmiştir. Ama Kur’an’ı değil âlimler, peygamberimiz bile açıklayamaz. Çünkü Kur’an’ı açıklamayı Allah Teala bizzat kendi üzerine almıştır. Peygamberimizin yaptığı şey, Allah’ın o açıklamalarını (yani Kur’an’da yer alan hükümleri) bize bildirmektir. Allah, Kur’an’daki bu açıklamaları bilen bir toplumun (Kuran hakkında bilgi sahibi bir toplumun) da bulabileceğini bildirmiştir. Yani âlimlere düşen Kur’an’ı açıklamak değil Kur’an’daki Allah tarafından yapılan açıklamaları bulup insanlara göstermektir

(kaynak:abdülaziz bayındır söyleşi)