İSLAMDA BAŞÖRTÜSÜ ..



 

İslam'da Örtünme

Yabancı
erkeklere karşı kadının örtünmesi İslam dininin kesin hükümlerinden biridir. Bu
hükmün İslam’a ait olduğunda hiçbir şüphe yoktur.
, Peygamber ve Ehl-i Beyt İmamlarının hadislerinde kadının
örtünmesinin farz oluşu ve niteliği açıkça bildirilmiştir.

Tüm ilahi
dinler, insanın derununda yerleştirilmiş eğilimi esas alarak kadına örtünmeyi
farz bilmişlerdir.
İlahi
dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli olan İslam dini, Allah tarafından insanlığa
gönderilen son din olarak giysiyi insanlığa verilen ilahi bir hediye olarak
nitelemiş, kadına farz olan örtünmenin ölçülerini tam olarak belirlemiş ve bu
vesileyle kadının örtünmesi hususundaki aşırılık ve ihmalkarlıkları dengelemeye
çalışmıştır.
İslami
örtüde zararlı başıboşluk ve yersiz baskı ve sınırlamalar yoktur.

Batıda
yapılan propagandanın aksine kadının örtünmesi toplumsal rolünü yitirmesi,
pasif ve uyuşuk bir varlık haline gelmesi anlamında değildir. İslam’da örtü
kadının yabancı (mahremi olmayan) erkeklerle muaşeretinde saçlarını ve
bedeninin örterek diğerlerine karşı kendisini çekici hale getirmekten sakınması
anlamındadır.
İnsandaki
cinsel duygunun aşırı derecede güçlü ve hararetli oluşu yüzünden İslam dini
örtünme gibi bir takım hükümlerle bu duyguyu dizginlemek ve onun doğru bir
şekilde tatmin olmasını sağlamak istemiştir.
Hevesli
bakışlardan kaçınmak ve namahreme bakmamak hükmü kadınla erkeğin her ikisine
eşit şekilde farzdır. Ancak örtünmenin erkeğe değil kadına farz oluşunun
sebebi, genelde kadınların kendilerinin süslemeye ve gösterişe meraklı
oldukları içindir. Dünyanın hiçbir bölgesinde erkeklerde doğal olarak böyle bir
özenti görülmemiştir. Vücudu teşhir eden ince elbiseler giymek, tahrik edici
makyaj kullanmak vb. aşırılıklar hep kadınlarda görülmektedir. Bu yüzden de
örtünme emri de yalnız kadınlar için koyulmuştur.

İslam’dan Önce Kadınların Örtünmesi

Tarihi
kaynaklardan anlaşıldığı üzere, İslam öncesindeki çeşitli toplumlarda da
kadınların örtü kullandıkları görülmüştür.
Ferid Vecdi
şöyle diyor:
Lauros
Ansiklopedisine göre, Araplar öteden biri örtünme usulüne bağlı milletlerden
sayılırlar. Erkekler bile, burunlarının üzerine kadar yüzlerini örttüklerine
göre Arap kadınların tesettürlü oluşları akla daha yatkındır. Ancak İslam’dan
önce son dönemlerde bazı kadınlar süslenerek hicapsız bir halde dışarı
çıkıyorlardı. Bu durum kadın ve erkek arasında karışımın oluşmasına yol açmış
ve bunun üzerine Kur’an’da örtünme emrini açıklayan ayetler inmiştir. Kureyş kabilesi
ile Hevazin kabilesi arasında vuku bulan Fıcar savaşı da bu görüşü
desteklemektedir.
İkd’ul ferid
kitabının yazarı ficar olayı hakkında şunları kaydetmiştir:
“İkinci
Ficar savaşı Kureyş ile Hevazın kabileleri arasında cereyan etti. Bu olay şöyle
gelişti: Ukkaz çarşısında bir kaç Kureyş’li genç, beni Amir kabilesine mensup
bir hanımın yanında oturmuşlardı. Kadının yüzü peçeli ve uzunca bir elbisesi
vardı. Kadının hareketleri, gençlerin ilgisini uyandırmış bunun üzerine
kadından yüzündeki peçeyi açmasını istemişlerdi; ama kadın bunu reddetmişti.
Gençlerden
biri, arkadan gelip onun elbisesinin aşağı ucunu bir dikenle elbisesinin yukarı
kısmına iliştirdi ve kadın bunun farkına varmadı; oturduğu yerden kalkınca
elbisesi katlanarak kısaldığı için arkası göründü. Gençler onun bu durumuna
güldüler ve yüzünü bize göstermek istemedi ama biz onun arkasını bile gördük
dediler. Bu durumdan rahatsız olan kadın çığlık atarak kendi kabilesi olan Beni
Amiri yardıma çağırdı. Halk onun etrafına toplandı ve sonuçta bu iki kabile
arasında kanlı bir çatışma meydana geldi. Ficar olayında Peygamber (s.a.a)’in
mübarek ömründen yaklaşık on ile on beş yıl geçiyordu.
İslam’ın
gelişinden yaklaşık otuz yıl önce, meydana gelen bu olay, İslam’dan önce de
Arap kadınları arasında örtünme geleneği olduğunu göstermektedir.
Tahtahavi
Sire-i Hişam’a yazdığı notlarda bu konuya değinerek İslam’dan öncede kadınlara
karşı göz sarkıntılığı yapmanın kötü bir iş olarak kabul edildiğini
vurgulamıştır.

Kur’an-ı Kerim’de Hicap

Kur’an’da
hicabın  oluşu v sınır ve niteliği hakkında bir çok ayet nazil
olmuştur
1. Ayet: “Mümin
kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini
korusunlar. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir
etmesinler. örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları,
babaları, kocalarının babaları, (kendi) oğulları, kocalarının oğulları, erkek
kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi
kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bululanlar (cariyeleri),
erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan beyinsiz vb. tabi kimseler, yahut
henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan
başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın
diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda
yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa
eresiniz.” (Nur suresinde 31)
Bu ayette
Allah Teala, ilk önce kadınların erkeklere benzer görevlerini açıklayarak şöyle
buyuruyor:
“Mümin
kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini
korusunlar...”
Bundan sonra
kadınlara has olan örtünme hükmüne üç cümlede beyan ediyor:

“Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler...”
Bu cümlede
geçen örtülmesi gereken ziynetten maksat nedir? Sözü geçen örtülmesi farz
olmayan açık ziynetler nelerdir? Bu konuda Kur’an müfessirlerinin çeşitli
açıklama ve yorumları vardır.

Bazı
müfessirler yüzük, bilezik ve gerdanlık gibi ziynetlerin metal vb. şeylerden
yapıldığını göz önüne alarak bunların gösterilmesinin bir sakıncasının
olmadığına dikkat çekerek, maksadın bu ziynetlerin takılı olduğu uzuvlar
olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da, maksat bizzat bu ziynetlerin kendisi olduğunu
ileri sürerek bunların takılı olduğu zaman gösterilmesinin haram olduğunu
vurgulamışlardır. Çünkü genelde takılı olan ziynetleri göstermek kadının kendi
gövdesinin bazı yerlerini göstermesini de gerektirir demişlerdir.
Bazıları da
esasen Kur’an’da “ziynet” kelimesinin takılı süs eşyaları anlamına değil, tabii
süsler yani vücudun güzellikleri anlamına geldiğini ve Kur’an’da, takılı
süsleri ifade etmek için hülye kelimesinin kullanıldığını savunmuşlardır.
Elbette şunu
bilmek gerekir ki bu tefsirler sonuç bakımından bir birinden farklı
değillerdir; çünkü bu tefsirlerden hepsine göre kadının örtünmesinin bir farz
olduğu bu ayette açıkça belirtilmiştir.
Ehl-i Beyt
İmamlarından gelen bazı hadislere göre örtünmesi gereken iç ziynetinden maksat
gerdanlık, bilezik ve halhal olduğu ifade edilmiştir.
Yine bu
rivayetlere göre örtülmesi farz olmayan ve genelde açık olan ziynetlerden
maksat yüzük ve göze sürülen sürme olduğu bildirilmiştir.
B. örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler” hükmüdür.HIMAR
asıl anlamı itibarıyla her örtü anlamına gelir ama genelde baş örtüsü
eşarp anlamında kullanılır.
“Cuyup” Ceyb
kelimesinin çoğuludur ve Arapça yaka anlamını ifade eder. Bazen de göğüsün üst
kısımlarına, yani yakanın yer aldığı kısımlara denir.
Bu emirden
anlaşılıyor ki Arap kadınlar, bu ayet inmeden önce, başörtülerinin uçlarını
arkadan bağlıyorlardı ve bu da onların boyun ve göğüslerinden bir kısmının
görülmesine sebep oluyordu. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim, açık bir şekilde kadının
boğaz ve boynunu örtecek şekilde baş örtülerini örtmelerini emrediyor. Bu
ayetin nüzul sebebi ile ilgili hadis de yukarıdaki açıklamayı teyit etmektedir.

Kadının örtüsünü çıkarabileceği gizli ziynetlerini gösterebileceği kimseler
açıklanmış ve bunların 12 gurup olduğu ifade edilmiştir.

Ayetin açıkladığı dördüncü hüküm ise şudur: “Gizlemekte oldukları ziynetleri
anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda
yürümesinler. Hatta ayaklarındaki halhal sesinin, namahrem erkekler tarafından
duyulmamasına bile dikkat etsinler.)
Görüldüğü
gibi bu ayette kadınlardan, iffet ölçülerine riayet etme hususunda hatta
yabancı bir erkeğe ayaklarındaki halhalın sesini duyurmayacak derecede titiz ve
ciddi olmaları istenmiştir.

Ahzap
suresinde şöyle buyuruyor:
“Ey
peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için
dışarı çıktıkları zaman) “cilbablarını” (dış örtülerini) üstlerine almalarını
söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah
bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzab suresi: 59)
Bu ayette
imanlı kadınlara, adi ve ahlaksız kişilerin elinden her türlü bahaneyi almak
için nasıl örtünmeleri gerektiği açıklanmıştır ve sonraki ayetlerde ise en ağır
ve şiddetli bir dille münafıklar, şayiacılar ve iftiracılar tehdit edilmiştir.
Ayette şöyle
deniyor:
“Ey
peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için
dışarı çıktıkları zaman) cilbablarını/ dış örtülerini üstlerine almalarını
söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur.”B
u ayette
“tanınmaktan” ne kastedildiği konusunda iki görüş söz konusu edilmiştir:

1- O dönemde
var olan cariyeler genelde başları açık olarak evden dışarı çıkıyorlardı ve
bazen ahlak kurallarını da riayet etmedikleri için başıboş kimseler onların
yolunun üzerinde durarak sarkıntılık ediyorlardı.
Bu ayette
hür Müslüman kadınların cariyelerden ayırt edilmeleri için tam anlamda
örtülerine riayet etmeleri emir olunmuştur
Açıktır ki
bu sözün anlamı, başıboş ve azgın insanların cariyelere karşı sarkıntılık
yapmalarının meşru olduğu değil, sadece, kötü insanların elinden her türlü
bahanenin alınmasının gerektiğidir.

2- Müslüman
kadınların örtünme konusuna önem vermelerinin gerekli olduğu vurgulanmak
istenmiştir. Yani Müslüman kadın gelişi güzel bir şekilde örtünen ve
örtünmesine fazla riayet etmeyen kadınlardan olmamalı, özenle iffet ve
tesettürüne önem vermeli ve bu özelliği ile tanınmalıdır.

Ayette geçen
“cilbab”tan maksat nedir? Lügat bilginleri cilbab kelimesi için üç anlam zikretmiştir:
1. Baş,
boyun ve göğsü iyice örten geniş bir örtü; çadır.2
. Geniş
elbise.
Bu
anlamların birbirinden farklı olmasına rağmen ortak nokta İslam dini gereğince
kadının vücudunun tesettürlü olmasının açıkça ifade edilmesidir.

Meşhur Lügat
kitabı Lisan’ul Arap’ta kaydedildiği üzere cilbab’ın başörtüsünden büyük ama
çarşaftan biraz küçük bir atkı anlamına geldiği daha güçlü ihtimaldir.
Bu ayette
“yudnine” (yakınlaştırsınlar) kelimesiyle, tesettürleriyle kendilerini iyice
örtmeleri beyan edilmiştir. Yani kadınlar tesettürlerini boş bırakarak ara sıra
vücutlarının görülmesine yol açmamalıdırlar.
Bazıları, bu
ayetten, kadınların yüzlerini örtmeleri gerektiğinin de emredildiğini
söylemişlerdir. Ancak bize göre bu görüş doğru değildir.
Bu ayetten
anlaşılıyor ki tesettür hükmü önceden inmişti, ama bazıları bu hükmü basite
alıp ona gereken önemi vermedikleri için bu ayet inerek bu hükme önem verilmesi
gerektiğini vurgulamıştır.
Buna binaen
bu ayette mümin kadınlardan bazıları, geçmiş tutumlarından dolaylı
eleştirildikleri için ve bu onlar için ağır ve üzücü olduğundan ayetin hemen
sonunda “Allah bağışlayan ve rahmeti süreklidir” diye buyurmaktadır. Yani eğer
sizlerden bazılarınız cahillik ve bilgisizliğiniz yüzünden bu işte ihmalkar
davrandıysanız Allah’ın sizi bağışlaması için tövbe ederek bundan sonra,
tesettürünüzü iyice korumaya çalışın.

Kur’an’da
kadınların iffetli olmaları ve yabancı erkeklere karşı tesettürlerini
korumalarının gerekliliğini bildiren başka ayetler de Kur’an’da vardır. Biz
konunun uzamaması için bu ayetleri nakletmiyoruz. Araştırmak isteyenler Kur’an
açısından üstün ve örnek kadınların kıssalarını anlatan ayetlere ve keza
Peygamber (s.a.a.)’in hanımlarına verilen emirleri açıklayan ayetlere
bakabilirler.

HADİSLERDE TESETTÜR

İslam
Peygamberi (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt İmamları- tesettüre uyulmasıyla ilgili açık
emirlerinin yanı sıra,- bizzat oluşturdukları İslami toplum ve aile yapısıyla
da bunun pratikteki uygulamasını göstermişlerdi.

Bir gün
Aişe’nın kız kardeşi olan Esma, vücudunun gösteren ince bir elbiseyle
Peygamberin evine geldi. Peygamber (s.a.a.) ona şöyle buyurdular:
“Ey Esma
kadınlar adet olma vakitlerine ulaştıklarında (buluğa erdiklerinde) yüz ve
elleri hariç vücutlarının hiçbir yerlerini göstermemelidirler.”[1]
Yine rivayet
edilmiştir ki peygamber (s.a.a.)“Kadının kocasından başkası için kendisini
süslemesini yasakladı ve şöyle buyurdu:
Eğer kadın
kocasından başka erkekler için kendini süslerse, Allah’ın onu ateşle yakması
gerekli olur.”[2]

Yine Hz.
Peygamber (s.a.a.)’in şöyle buyurduğu nakledilir:
“Kim
kadınlarla oturup- kalkarsa sonunda zinaya duçar olur. Ve zina eden kimsenin de
sonu cehennem ateşine yakalanmak olur.”[3]
Bu hadise
göre de Resulullah (s.a.a.):
“Kendisine
haram olan bir kadına el veren kimse kıyamet günü zincirle bağlanmış olarak
getirilir ve sonra ateşe atılmasına emredilir” buyurmuştur. [4

Kadınların
Kendilerini Erkeklere Benzetmeleri

İmam
Muhammed Bakır (s.a.) şöyle buyuruyor: “Kadının kendisini erkeğe benzetmesi
caiz değildir. Çünkü Allah’ın Resulu, kendini kadına benzeten erkekleri ve
kendini erkeğe benzeten kadınları lanetlemiştir.”[5]

Hz. Ali
(a.s) şöyle buyuruyor:
Bir gün Hz
.Fatıma (a.s) ile Hz. Peygamber (s.a.a)’in huzuruna gittik Resululah’ın
şiddetle ağladığını gördüm:
Babam ve
annem sana feda olsun neden ağlıyorsunuz? dedim. Peygamber “miraca gittiğim
gece ümmetimden bazı hanımların şiddetli azaba uğradıklarına şahit oldum;
onların şiddetli azaba duçar oldukları için ağlıyorum. Sonra onlardan her
birinin azabını açıkladı. Hz. Fatıma: “Ey benim gözlerimin nuru bunların
işledikleri günahları bana açıkla” dedi.
Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurdu:
“Saçlarından
asılan kadın saçını namahrem erkeklere karşı örtmeyen kadındır.
Kendi
vücudunun etini yiyen kadın ise vücudunu başkaları için süsleyen kimsedir. Ama
vücudunun eti, makas ile kopartılan kadın ise kendisini başkalarına sunan
kadındı. Sonra şöyle buyurdu:
Kocası kendisinden
razı olan kadına ne mutlu![6]
Son olarak
kadın ile erkek arasında ortak olan bir hükme dikkat çekelim. İmam Caferi Sadık
aleyhisselam şöyle buyuruyor :
“(Mahrem
olmayan kadın veya erkeğe) Bakışı şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Nice
bakış var ki uzun hasrete yol açar.”

Ulemanın Görüşü

Kadının
elleri ve yüzü hariç tüm vücudunu örtmesi gerektiği hususunda hem Şia hem
Sünni, tüm İslam mezheplerinin uleması arasında görüş birliği vardır.
İslam
uleması tesettürün farz olduğunu ispatlamak için Kur’an, sünnet, icma ve akla
istinat etmişlerdir.
Değerli
Fakıh şeyh Muhammed Huseyn Necefi Cevahru’l-Kelam’ın kitabında Şia mektebine
göre eller ve yüz hariç kadının tüm vücudunun örtülmesi gerektiğini
açıklamıştır. Ayakların (topuklardan aşağı kısmının) örtülmesi gereken
yerlerden olup olmadığı hususunda Şia uleması arasında ihtilaf vardır.
Şunu da
eklemek gerekir ki bazı Şia uleması kadının yüzünü de örtmesini farz olduğunu
söylemişlerdir.
Ehl-i Sünnet
ulemasının bu husustaki görüşlerine vakıf olmak için El-Ciziri’nin el fikhu ale
Mezahib’ul Arbaa’y müracaat edilebilir.

EN DOĞRUSUN ALLAH(c.c) BİLİR.